Kayıtlar

Aralık, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
 Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanında geçen bu cümlede, insanın yanlızca kendi hayatını yaşamadığını anlatır. Aslında farkında olsak da olmasak da yaşadığımız dönemin etkisi altındayız. Düşüncelerimiz, hayata bakış açımız ve aldığımız kararlar içinde bulunduğumuz çağdan etkilenir. Bir insan “kendi hayatımı yaşıyorum” diye düşünebilir ama bu tam olarak doğru değildir. Çünkü konuştuğumuz dil, savunduğumuz fikirler ve hatta korkularımız bile yaşadığımız dönemin izlerini taşır. Örneğin savaş, salgın ya da teknolojik gelişmeler insanların hayatını doğrudan etkiler ve bu durum bireylerin düşüncelerine yansır. Büyülü Dağ’da da karakterler sadece kendi sorunlarıyla uğraşmaz; yaşadıkları dönemin düşünce karmaşasını ve bunalımını da temsil ederler. Bu yüzden romandaki bireysel hikâyeler aslında toplumun genel durumunu gösterir. Sonuç olarak bu cümle, insanın toplumdan ve çağından kopuk yaşayamayacağını anlatır. Kendi hayatımızı yaşarken aslında yaşadığımız dönemin bir parçası olduğumuzu fark ...
İnsan çoğu zaman hayatını yalnızca kendi seçimlerinin sonucu sanır. Aldığı kararların, yaşadığı mutlulukların ya da hayal kırıklıklarının tamamen kendisine ait olduğunu düşünür. Ancak Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’da söylediği gibi insan, sadece kendi kişisel hikâyesini yaşamaz; yaşadığı çağın izlerini de istemeden üzerinde taşır. Çünkü birey, toplumdan ve zamandan bağımsız bir varlık değildir.İçinde bulunulan dönem, insanın düşünme biçimini ve hayata bakışını belirler. Kimi zaman farkında olmadan çağın korkularını benimser, kimi zaman da çağdaşlarının umutlarını paylaşırız. İnsan tek başına yaşadığını zannetse bile aslında aynı dönemi paylaştığı insanlarla ortak bir ruh hâlini solur. Bu nedenle bireyin hayatı, kendi sınırlarını aşar ve toplumsal bir anlam kazanır.Bence bu cümle, insanın sorumluluğunu da hatırlatır. Eğer yaşadığımız çağın bir parçasıysak, onun sorunlarına da tamamen yabancı kalamayız. İnsan yalnızca kendisi için değil, aynı zamanda içinde yaşadığı toplum için de düşünmek v...
 "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..."                                                                                    İnsan doğduğu günden itibaren sadece kendi hayatını değil, aslında çevresinin hayatını da beraberinde yaşar. Düşünce biçimlerimiz, zevk aldığımız ve nefret ettiğimiz şeyler, hobilerimiz gibi özelliklerimiz aslında çevremizdekilerle benzerlik gösterir. Çağımızdaki teknolojik değişimler, ekonomik olaylar, kültürel değişimleri tanıdığımız ve tanımadığımız insanlarla birlikte olmadan birlikte yaşarız. Örneğin günümüzde bir telefon markasının çıkardığı yeni bir model insanlar arasında hemen konuşulmaya başlanır, alsak da almasak da bu ...
 İnsan çoğu zaman hayatı yalnız başına yaşadığını düşünür. Aldığı kararların, hissettiği duyguların ve kurduğu hayallerin sadece kendisine ait olduğunu sanır. Ancak “Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar.” sözü, insanın aslında bu kadar yalnız olmadığını gösterir. İnsan, doğduğu andan itibaren bir çağın içine düşer. O çağın sorunları, düşünceleri ve değerleri farkında olmadan insanın bilinçaltına işlenir. Kimi zaman bir toplumsal olay bizi üzüyorsa ya da hiç tanımadığımız insanların yaşadıkları bizi etkiliyorsa, bunun sebebi ortak bir çağı, ortak bir yaşamı paylaşıyor olmamızdır. Bu duygular, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsaldır. Felsefi olarak bakıldığında insan, sadece kendisi için var olmaz. Başkalarıyla birlikte yaşar, başkalarının hayatlarına dokunur. O hayatlarda bazen önemli bazen önemsiz rol oynar ve onlardan etkilenir. Sessiz kaldığı anla...
 Bu cümlede insanın sadece kendi hayatını yaşamadığı anlatılmaktadır. İnsan yaşadığı çağdan ve çevresindeki insanlardan etkilenir. Ben de yaşadığım dönemin düşüncelerini farkında olmadan taşıyorum. Günlük hayatta aldığım kararlar çağın etkisiyle şekilleniyor. Kullandığım teknolojiler, dinlediğim müzikler ve giydiğim kıyafetler bunun bir örneğidir. Çevremdeki insanların yaşadıkları olaylar beni duygusal olarak etkiler. Toplumda yaşanan sorunlar bazen benim düşüncelerimi değiştirir. İnsan her ne kadar birey olsa da tamamen bağımsız değildir. Bilinçli ya da bilinçsiz şekilde çağının izlerini taşır. Bu yüzden insan yalnızca kendi hayatını değil, aynı zamanda yaşadığı dönemin hayatını da yaşar. Bu cümle bana insanın toplumdan kopuk olamayacağını ve herkesin birbirini etkilediğini düşündürdü. ALKIN İHSAN CANLI 11/D 122
 Kimi zamanlar kendimizi dünyadan tamamen kopmuş, sadece kendi işimize gömülmüş gibi hissederiz. Oysa tamamen farklıdır. Sabah içtiğimiz çayın tadından tutun da geceleri bizi uyutmayan o belirsiz kaygıya kadar her şey aslında yaşadığımız zamanın bir parçasıdır. Thomas Mann da çok güzel bir konuya değinmiş bu romanında. Insan sadece kendi özel hayatını yaşamaz, aslında farkında olsa da olmasa da kendi çağının ve o çağdaki diğer insanların hayatını da beraberinde taşır. Yani bugün yaşadığınız o gecikme telaşı ya da sürekli bir şeyleri kaçırma korkusu sadece sizin kişisel meseleniz değil, bu içinde bulunduğumuz dijital çağın hepimize ortaklaşa yaşattığı bir durum. Aslında hiçbirimiz, sınırları çizilmiş tekil bireyler değiliz. Etrafımızda olup bitenler ve çağın getirdiği yenilikler, ruhumuza bir şekil bağlanıyor. En bağımsız kararlarımızı verdiğimizi sandığımızda bile o anki ruh tarafından yönlendiriliyoruz. Bu durum bizi birbirimize sandığımızdan çok daha tıpkı görünmez sinir ağlarıyl...
 "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..."                                                                                    İnsan doğduğu günden itibaren sadece kendi hayatını değil, aslında çevresinin hayatını da beraberinde yaşar. Düşünce biçimlerimiz, zevk aldığımız ve nefret ettiğimiz şeyler, hobilerimiz gibi özelliklerimiz aslında çevremizdekilerle benzerlik gösterir. Çağımızdaki teknolojik değişimler, ekonomik olaylar, kültürel değişimleri tanıdığımız ve tanımadığımız insanlarla birlikte olmadan birlikte yaşarız. Örneğin günümüzde bir telefon markasının çıkardığı yeni bir model insanlar arasında hemen konuşulmaya başlanır, alsak da almasak da bu ...
 İREM GİRGİN 11/D NO:985 İnsan genellikle kendini, hayatın onun merkezinde döndüğü düşüncesiyle hareket ederken bulur ve bu durumla özgür, bağımsız ve tek olduğunu hisseder. Farklı bir alanda olduğunu, sanki içinde bulunduğu çağa ait olmadığını da benimseyebilir. Bu durum bir anda davranışlarına ve hayallerine yön vermeye başlar. Bunun sebebi, yaygın olarak görülen yalnızlık duygusundan da kaynaklıdır. Ait olamadığı alanlarda kendini içinde bulunduğu çağa uygun görmez; fakat farkında olmadığı şey, aslında seçim ve hayallerinin yine de çağın ona sunduğu imkânlar dâhilinde olmasıdır. Çağın kullandığı dil, hareket ve imkânlar yaşanılan hayatlar için hep birer örnek teşkil etmiştir. Örnek verecek olursak, insanın kendini gündelik yazı ile ifade etmesinde çağın gerisine düşemediği görülür. Duygu veremeyen yazı dilleri ve çağın bozduğu dil bu duruma örnektir. Sonuç olarak insan, kendini ne kadar bireysel hissetse de bütünüyle çağdan ve çağın paydaşlarından ayrılamaz; kendi hayatını sürdü...
 Nilda Elvin Sivrikaya 11D  İnsan, sadece kendi hayatını yaşayan bir birey değildir. Yaşadığı çağın şartları, toplumsal olaylar ve çevresindeki insanlar onun düşünce dünyasını etkiler. Bu yüzden insan, farkında olsun ya da olmasın, kendi hayatıyla birlikte çağının hayatını da yaşar. Her dönemin kendine özgü değerleri ve sorunları vardır. İnsan bu ortamda yetişir ve bu şartlara göre şekillenir. Örneğin günümüz insanı teknolojiyle iç içe bir yaşam sürerken, geçmişte yaşayan insanlar daha farklı imkanlara sahipti. Bu durum, insanların hayata bakış açısını ve davranışlarını belirler. Aynı zamanda birey, toplumdan tamamen bağımsız değildir. Düşüncelerimiz, konuşma biçimimiz ve hayallerimiz bile içinde bulunduğumuz çağdan izler taşır. İnsan, kendini özgür hissetse bile toplumun etkisini üzerinde taşır.
 "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..." Thomas Mann'ın 'Büyülü Dağ romanında geçen bu cümle hakkında ne düşünüyorsunuz? Thomas Mann'ın Büyülü Dağ'da söylediği bu söz bana tam olarak şunu düşündürüyor: İnsan aslında hiçbir zaman yalnızca "kendi" hayatını yaşamaz. Günlük dertlerimiz, sevinçlerimiz, hayallerimiz bize ait gibi görünür ama onların arkasında yaşadığımız çağın izleri daima vardır. Konuşma şeklimiz, korkularımız, hatta bizim için önemli saydığımız şeyler bile büyük ölçüde İçinde bulunduğumuz dönemin bize bıraktığı bir mirastır. İnsan bazen bunun farkındadır, bazen de değildir, ama yine de çağının ruhu, istemese bile onunla birlikte yürür. Bu cümle vermek istediği mesaj ise insan çoğu zaman "Ben kendi yoluma bakıyorum" diyerek yaşar, fakat aslında başkalarıyla ve zamanla sürekli bir bağ içindedir. Toplumda o...
  İnsan, çoğu zaman hayatını yalnızca kendi seçimleriyle şekillendirdiğini düşünür. Thomas  Mann’in  “Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar...” cümlesiyle onun böyle düşünmediğini görüyoruz.   Haksız da sayılmaz aslında. Bütün insanlık, yaşadığı çağın özelliklerine ve bilgi düzeyine göre yaşamını sürdürmüştür. O çağda yaşanan toplumsal olaylar, başka insanların fikirleri ve toplumun ortak değerleri, birey farkında olmasa bile onun duygu ve düşüncelerine şekil verir. Kişi kendi hayatını yaşarken aslında yaşadığı dönemdeki çağdaşlarının duygu ve düşüncelerini de benimser. Örneğin savaş, salgın veya ekonomik kriz gibi olayların yaşandığı dönemlerde toplumun genel ruh hâli bireyin yaşamına etki eder; bu durum insanların geleceğe bakışlarını, umutlarını ve düşüncelerini değiştirir.   Bu durumu yalnızca geniş çaplı olaylar üzerinden değil, doğruda...
 Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanında geçen bu cümle insanın sadece kendi hayatını yaşamadığını anlatır. Bana göre insan, farkında olsa da olmasa da yaşadığı dönemin izlerini taşır. Çünkü insan içinde bulunduğu toplumdan ve çağdan bağımsız düşünülemez. Davranışlarımız, düşüncelerimiz ve hayata bakış açımız yaşadığımız zamanın etkisiyle şekillenir. Örneğin bugün yaşayan bir insan ile yüz yıl önce yaşayan bir insanın hayalleri aynı değildir. Savaşlar, salgınlar ve toplumsal olaylar insanın düşünce dünyasını etkiler. Biz bazen kendi kararlarımızı verdiğimizi düşünürüz ama aslında bu kararların arkasında çağımızın bize sunduğu şeyler vardır. Bu yüzden insan yalnızca “ben” olarak değil, aynı zamanda “biz” olarak yaşar. Sonuç olarak Thomas Mann bu sözüyle insan kendi hayatını yaşarken aynı zamanda çağının tanığı olur ve bu tanıklık hayatına ister istemez yansır. Yasin Akbulut 11-D 1383
 Fatma Meral Katnik  11-D / 970 İnsan çoğu zaman hayatını tamamen kendi seçimleriyle ve kendi iradesiyle şekillendirdiğini düşünür. Ancak birey farkında olsa da olmasa da, içerisinde yaşadığı toplumun ve çağın etkisi altındadır. Thomas Mann'ın Büyülü Dağ romanında geçen "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar." cümlesi, bireyin yaşadığı toplum ve zamandan ayrı düşünülemeyeceğini ifade eder. İnsan doğduğu andan itibaren belirli bir toplumun içerisine girer. En yakın çevresi olan ailesi başta olmak üzere arkadaşları ve bulunduğu ortamlar, onun düşünce yapısını şekillendirir. Kullandığımız dil, kültürel değerler, İnançlarımız ve doğru - yanlış algımız büyük ölçüde çevremizden ve yaşadığımız toplumdan öğrendiğimiz ve benimsediğimiz unsurlardır. Bu nedenle bireysel olduğunu düşündüğümüz pek çok düşünce ve davranış, aslında toplumun birey üzerindeki etkisi s...
 İnsan, hayatını yalnızca kendi iç dünyasıyla ve bireysel tercihleriyle kuran bağımsız bir varlık değildir. Her birey, doğduğu andan itibaren belli bir zamanın, toplumun ve koşulların içine yerleşir. Bu koşullar; düşünce biçimlerini, hayata bakış açısını, değer yargılarını ve hatta hayallerini şekillendirir. İnsan çoğu zaman kendisini yalnızca kendi yaşamını sürdürüyormuş gibi hisseder; oysa farkında olmadan yaşadığı çağın sorunlarını, umutlarını ve çatışmalarını da içinde taşır. Bir dönemin siyasi olayları, toplumsal değişimleri, kültürel anlayışı ve insan ilişkileri, bireyin karakterine ve kararlarına yön verir. Kimi zaman bu etki bilinçlidir; kişi çağının sorunlarına karşı tavır alır, düşünür ve sorgular. Kimi zamansa bu etki bilinçsizdir; birey, içinde yaşadığı dönemin değerlerini sorgulamadan benimser ve hayatına yansıtır. Böylece insan, yalnızca kendine ait bir hayat yaşamaz; çağdaşlarıyla ortak bir ruh hâlini, ortak kaygıları ve ortak beklentileri paylaşır. Bu nedenle bireys...
NİSANUR KUCUR 11-D 1333 Sizce insan bu dünyaya John Locke'un düşündüğü gibi zihni boş, şekillendirilmeyi bekleyen bir oyun hamuru gibi mi gelir, yoksa Sokrates'in dediği gibi tüm bilgileriyle, inançlarıyla mı gönderilir?   Bana soracak olursanız John Locke'un dediği gibi insan zihni doğduğunda boştur. İdamı bekleyen bir mahkum gibi toplumsal normlarla boğulmaya, yıllarca sorgulanmadan tabulaşmış çizgilerle kısıtlanmaya mahkumdur. Çocuk doğduğu andan itibaren bunlara maruz bırakılır. Düşünce yapısı, doğrusu yanlışı, ahlaki normları, kullanacağı dilin zengiliği bile büyürken aldığı dönütlere bağlıdır. Çoğu çocuk kendisine empoze edilmiş fikirleri, doğru kabul edilen normalleri sorgulamadan özümser. Bazen bu zorunlu bir kabul ediştir. Toplumsal baskı veya sürü psikolojisiyle açıklanabilir.    Bazen de körü körüne kabul eder insan. Bu fikirleri, inançları hatta psikolojik sorunları bile bırakmaması gereken bir emanet gibi sırtında taşır. Hayata karşı beli bükülür. Bazen ...
Resim
Çağa Uygun Hayatlar    İnsan  dediğimiz varlık ömrü boyunca arkadaşlarından, ailesinden, sevdiklerinden ve sevmediklerinden, çevresinden hatta belki de en önemlisi yaşadığı çağdan istese de istemese de etkilenecektir. Bu açıdan bakıldığı zaman kişinin sahip olduğu karakterin gerçek olup olmadığı bile bir muamma olacaktır. Sonuçta çevresindeki ve aynı zamanda beraber yaşadığı  insanların yediğini yiyecek, giydiğini giyiyecek ve muhtemelen onlardan çokta farklı bir düşünce yapısında olmayacaktır. Böyle bir durumda özgün bir yaşam tarzının yanında özgün bir fikir biçiminin bile oluşması güçtür.  Zaman geçtikçe insanların odak noktası da değişir ve bu öyledir ki günümüzden yüzlerce yıl öncesinde yaşamış olan insanların inançları, hatta hayatları bizi şaşırtabilir. Halbuki o insanlarla bizim aramızdaki tek  fark , yaşadığımız devirdir. Fakat düşünüldüğünde birisi ateşe veya putlara tapıp akşam yemeği için avlanırken birisi de hiçbir şeye inanmayarak uyumadan önc...
 Buse Melek kaya 1504 Bence de bu düşünce doğru çünkü zaten doğduğumuz yerden yaşadığımız çevreye ve dahi ölümümüz bir takım insanların arasında ve tanıklığında yaşadığımız durumlardır. Yani istesek de istemesek de her zaman etrafımızda insanlar bulunuyor ve ne kadar inkar etmeye de çalışsak onlar bizi etkiliyor. En başta doğduğumuz ev, hiç kimse eşit şartlarda doğmuyor ve büyümüyor. Ama bu eşitsizlik sadece maddi yön değil aynı zamanda manevi bir yön taşıyor. Genellikle ebeveynler neyden noksan ise çocuklarının bunlardan mahrum olmamalarının isterler. Etkilenme sürece ta bu zamandan başlar. Bence merak da önemli etkenlerden biri, toplum olarak biraz meraklı bir milletiz.  Zaten çağ meselesine girmek dahi istemiyorum. Öyle asırlardan falan bahsetmeyeceğim 50 sene önceki neslin olanaklarıyla şu anki neslin olanakları kıyaslanamayacak kadar farklı.                                      ...
 İnsan çoğu zaman hayat yolunda ki yolcuğunu sadece kendisine ait sanar. Ancak Thomas Mann bu konuda öyle düşünmüyor. O bizim bireysellik ve buna bağlı bağımsızlığın aslında bir yanılgı olduğunu şu sözlerle dile getiriyor; “Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar...” Bu cümle gerçekten de farklı bir bakış açısı sunuyor insana. Düşünce gerçekten de herkes bu cümleden bir şeyler çıkarabilir. Şimdi cümle tam anlamak için şunları düşünelim. Kendi çağının içine doğmak ne demek? Sonuçta insan doğduğu aileyi seçemediği gibi içine doğduğu çağı da seçemez. Bu da bireyin yaşadığı dönemde neyi normal neyi anormal gördüğünü çok etkiler. Geçmiş zamanlarda yalnızlık hâli insanın elinde olmayan bir durum iken şuan yalnızlık bir nevi bağımsızlığa atılan ilk adımın bir sonucu olarak görülüyor. Yani insanlar istekli bir şekilde yalnızlığı kucaklıyor. Bu da çağın bireyin üzerinde k...
 Thomas Mann – Büyülü Dağ Kitabı Hakkında Yorum Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanında geçen “Çünkü insan,birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil,aynı zamanda,bilinçli veya bilinçsiz olarak,kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar…” cümlesi,eserin temeli düşüncesini yansıtan bir ifadedir. Bu söz bireyin yalnızca kendi iç dünyasıyla sınırlı olmadığını ve yaşadığı dönemin ruhu ve çevresindeki insanların düşünceleriyle sürekli etkileşim hâlinde olduğundan bahseder. Thomas’a göre insan, her ne kadar kendini bağımsız bir birey olarak görse de, bu bağımsızlık kalıcı değildir. Kişinin korkuları,umutları ve hastalıkları bile yaşadığı çağın izlerini taşır. Büyülü Dağ’ın ana mekânı olan sanatoryum, bu düşüncenin somut bir simgesi gibidir. Farklı milletlerden,farklı dünya görüşlerinden insanların bir araya geldiği bu kapalı mekân, aslında Avrupa’nın I. Dünya Savaşı öncesindeki zihinsel ve kültürel durumunun küçük bir modeli hâline gelir.  Alıntıda geçen “bilinçli veya bi...
 ‘’Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar…” Bu cümle, aslında hepimizin gündelik hayatında fark etmeden deneyimlediği bir gerçeği anlatıyor. Maalesef yaşadığımız çağdan kopuk bir şekilde hayatımızı sürdüremiyoruz. En basitinden sabah uyandığımız anda kullandığımız telefonlarımızdan, gün içinde maruz kaldığımız düşüncelere kadar her şey çağımızın bir yansımasıdır.  Bunlar biz farkına varalım veya varmayalım davranışlarımızı etkiler. Çevremizdeki insanların yaşam biçimleri, düşünceleri ve tercihlerine maruz kaldıkça onlardan çokça etkileniriz. Kimi zaman kendi isteğimizle uyum sağlarız, kimi zamansa gönülsüzce bu akışa sürüklenmiş buluruz kendimizi. “Ben böyle olmak istemiyorum” desek bile çağın baskısı bizi belirli kalıplara zorlar. İnsan, kendisi olduğunu düşünürken aslında çoğu zaman içinde bulunduğu dönemin de izlerinden taşır.  Yaşadığımız çağın bi...
 Thomas Mann'ın 'BüyülüDağ’ romanında geçen, "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..." Cümlesi hakkında düşüncelerimden bahsedeceğim. Tabii ki yazar bu metni yazarken tam olarak ne düşündü veya aklından neler geçiyordu bilemem ama tahmin edebilirim. Yazar burada insanın yalnız kendi hayatını değil, çağdaşlarının da hayatını yaşadığından bahsediyor. Yazar kişinin hayatının yalnızca kendi deneyimi olmadığını, bireyin yaşadığı çağın bir sonucu bir ürünü olduğundan bahsediyor.  Bilinçli veya bilinçsiz derken de insanın buna karşı koyamayacağını kastediyor. Sonuçta her çağ dünyada hayat değişiyor, mesela yüzlerce yıl önce yaşayan bir insanla şuanda yaşayan bir insanın hayatları arasında büyük bir fark vardır. Geçmişte yaşayanlar ile şuan yaşayanların düşünce şekilleri ve düşündükleri konular bambaşkadır aynı olamazlar, sonuçta kişi yaşamak için çağa u...
 Alıntı, insanın yalnızca kendi kişisel yaşamını yaşamakla kalmadığını, aynı zamanda içinde bulunduğu dönemin ruhunu ve çevresindeki insanların deneyimlerini de taşıdığını vurgular. İnsan birey olarak özgür olsa da, sosyal ve tarihsel bir bağlamın içindedir. Yani bir kişi, kendi seçimlerini ve yaşantısını oluştururken, aynı zamanda çağının olaylarından, kültürel değerlerinden ve toplumun genel anlayışından etkilenir. Bu perspektif, insanın hem bireysel hem de toplumsal bir varlık olduğunu gösterir. Örneğin, bir yazar sadece kendi düşüncelerini yansıtmaz; yaşadığı dönemin sosyal ve politik olayları eserlerine yansır. Benzer şekilde, bir insanın günlük hayatındaki davranışlar, onun çevresi ve çağının getirdiği şartlarla şekillenir. Sonuç olarak, bu ifade, bireyin yaşamını yalnızca kendi sınırları içinde değerlendirmememiz gerektiğini; insanın hem kendi iç dünyasını hem de dönemin ve toplumun etkilerini dikkate alarak anlaşılabileceğini ortaya koyar. İnsan, kişisel hayatı ile çağının ...
 Çağın Tanığı Olmak: Bireyden Topluma Uzanan Köprü   İnsan, çoğu zaman kendini kendi hayat hikayesinin tek yazarı ve kahramanı sanır. Sabah verdiğimiz kararların, hissettiğimiz hüzünlerin veya kurduğumuz hayallerin sadece bize ait olduğunu düşünmek, varlığımızı korumanın bir yoludur. Ancak Thomas Mann, Büyülü Dağ’da bizi bu yanılsamadan uyandırarak; insanın birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda bilinçli veya bilinçsiz olarak kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşadığını söyler.   Felsefede "Zamanın Ruhu" olarak bilinen bu durum, içine doğduğumuz çağın değer yargılarının, acılarının ve umutlarının bizim ruhumuza da sızmasıdır. Bugün bir gencin hissettiği gelecek kaygısı veya bir sanatçının arayışı, sadece kişisel bir durum değil; yaşadığı yüzyılın bir yansımasıdır. Bizler farkında olsak da olmasak da, çağdaşlarımızın maruz kaldığı adaletsizlikleri kalbimizde taşır, onların sevinçleriyle umutlanırız. Kendi küçük dünyamızda yaşadığımız her...
 İnsan, birey olarak yalnızca kendi kişisel serüvenini yaşamaz; doğduğu çağın düşüncelerini, korkularını, umutlarını ve çelişkilerini de omuzlarında taşır. Farkında olsun ya da olmasın, her insan yaşadığı dönemin ruhuyla şekillenir. Bu nedenle bireysel hayatlar, aslında çağın ortak hikâyesinin küçük ama anlamlı parçalarıdır. İnsan, tek başına hareket ettiğini düşünse bile, çağdaşlarının düşüncelerinden, toplumsal koşullardan ve tarihsel olaylardan bağımsız değildir. Tarih boyunca bazı kişiler, bu ortak hikâyede diğerlerinden daha büyük bir yer kaplamıştır. Bilim insanları, düşünürler, sanatçılar ve liderler yalnızca kendi hayatlarını değil, koca bir çağın yönünü değiştirmiştir. Bir düşünürün kaleme aldığı fikirler, bir bilim insanının yaptığı keşif ya da bir liderin aldığı karar, milyonlarca insanın yaşam biçimini etkilemiş; hatta sonraki kuşakların dünyayı algılayışını belirlemiştir. Bu kişiler, yaşadıkları çağın hem ürünü hem de dönüştürücüsü olmuşlardır. Ancak çağları şekillendi...
                                               ZAMANIN İÇİNDE İNSAN (NURAN ESMA ÖZDEMİR  11/D)   "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..."   İnsan doğduğu andan itibaren kendini bir hayatın içinde bulur. Anne ve babasını seçemeyen insan, doğduğu andan itibaren aslında başkalarının sürdürdüğü hayatla başlar. İlklerini anne ve babasıyla, aile içinde başladığı bu hayat yolculuğunda onlarla birlikte yol alırken düşünceleri ve yaşam tarzı da onlarla şekillenir. Yaşı ilerledikçe, çevresi geliştikçe, kişinin yaşam tarzı ve düşünceleri de bilinçsizce şekillenir. Kendi kararlarını aldığı süreçlerde, bilinçli olarak aldığı kararlardan ne kadar sorumlu olsada aslında insanlar, çevresindeki insanlarla şekillenirler. İlk çağlardan günümüze kadar...
                                                                                                                      BETÜL AKDENİZ   11/D  Herkese merhaba sevgili okuyucular!  Thomas Mann’ın ‘’Büyülü Dağ’’ romanında geçen "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..." bu sözü hakkında düşüncelerimden bahsedeceğim. İnsanın yalnızca kendi düşüncelerini, duygularını, kararlarını tamamen çevresinden bağımsız bir şekilde yapmadığını insanın çevresinin de mutlaka etkisi olduğunu anlatmaktadır. İnsan farkında olmasa bile çevresindeki olaylardan, düşünce yapılarından ...
 "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar"                                                                                                                        (Sena Almina Usta 11/D) İnsan sosyal bir canlıdır ve tek başına düşünülemez. Milattan önce bile insanlar tek başına değil grup olarak dolaşırdı. Eskiden ana amaç yalnız kalmamak değildi belki de, hayatta kalmaktı, ama zamanla insan yalnız da kalamaz oldu. Ya da sadece bu durumu fark ettik diyelim. Yalnız kalamayan biz, hep başkalarıyla iletişim halindeyiz. Doğduğumuz andan itibaren diğer insanlarla etkileşiyor...
  Bu cümle bireyin yalnızca kendi özel yaşamından ibaret olmadığını yaşadığı çağın düşüncelerini, değerlerini, çatışmalarını ve ruh hâlini de taşıdığını vurgular. Thomas mann burada insanı tarihsel ve toplumsal bağlamından kopuk bir varlık olarak görmez. İnsan, farkında olsun ya da olmasın, kendi zamanının bir temsilcisi hâline gelir. Bireyin düşünme biçimi, korkuları, umutları ve hatta hastalıkları bile yaşadığı çağın izlerini taşır Bu nedenle bireysel deneyim, toplumsal ve tarihsel deneyimden ayrılmaz. Bu düşünce, insanın tamamen özgür ve bağımsız bir varlık olduğu fikrine eleştirel bir bakış sunar. Kişi kendi seçimlerini yaptığını düşünse bile, bu seçimler çoğu zaman çağının  fikirler ve sınırlar içinde şekillenir. Mann’ın cümlesi, insanın hem özne hem de taşıyıcı olduğunu hem kendi hayatını yaşadığını hem de zamanının yükünü sırtlandığını ifade eder. ...
 İnsan, çoğu zaman sahip olduklarıyla değil, sahip olamadıklarıyla yaşar. Kimi araba ister, kimi ev, kimi para, kimi dost, kimi ise sadece anlamlı ve huzurlu bir hayat. Ancak insan bir isteğini gerçekleştirdiğinde bu arayış sona ermez; bu kez başkalarının sahip olduğu ama kendisinde olmayan şeyleri istemeye başlar. Çünkü insan, yalnızca kendi iç dünyasına göre değil, yaşadığı toplumun ve çağın sunduklarına bakarak arzularını şekillendirir. Her çağ, insana neyin değerli, neyin eksik ve neyin gerekli olduğunu fark ettirmeden gösterir. Biz başkalarının hayatlarını ve hikâyelerini isterken, farkında olmadan kendi hayatımızı da başkalarının arzulayacağı bir hâle getiririz. Bir başkasının mutluluğu bize eksik, bizim sıradan gördüğümüz hayat ise bir başkasına ideal gelebilir. Tıpkı (karikatürün herkesin bir kez gördüğünü düşünüyorum) “keşke bir arabam olsa” diyenle “keşke bir bisikletim olsa” diyenin aynı karikatürde buluşması gibi, herkes bir başkasının sahip olduğuna özenir. Bu karşılık...
 "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..." Benim Thomas Mann‘ın Büyülü Dağ adlı eserinde geçen bu cümle ile ilgili düşüncem aslında bireyin kendi yaşadığını sandığı hayatta yaşadığı çağın insanlarının etkisi vardır. Çünkü bildiğimiz gibi toplum insanları etkiler hem de bir çok yönden etkiler. Biz kararlarımızın yalnızca kendimize ait olduğunu düşünürüz ama işin aslı böyle değil. İçinde bulunduğumuz dünya ve toplum bizim tercihlerimizin şekillenmesinde en büyük etkendir. İnsan kararlarını kendisi verir fakat bu kararlarda çevresinin etkisi vardır. Toplumda yaygın olan fikirler ,bireyin bakış açısını şekillendirir. Örnek verecek olursam; bugün neden hepimiz yazılımcı olmak istiyoruz?, neden hepimiz dünyayı dolaşmak istiyoruz? .Çünkü çağımız bunu “başarı” veya “mutluluk” olarak algılıyor .Biz kendi isteğimizle bunları yapıyor veya istiyoruz sanıyoruz ama as...
        BİREY TOPLUMUNUN AYNASIDIR  İnsan her anlamda bağımsızlığı sever, zincirleri kırmak ister. Bu hisler onun ruhunda vardır. Birey olarak bu duygularını yaşadığı hayata da yansıtmak ister.  Aslında başarılı da olur. Fakat ne ölçüde?  İnsan yüce bir akıl sahibidir, düşünülebilir, sorgulayabilir, kendi  kararlarını verebilir. Bir başka deyişle özgürdür. Peki tamamen  bağımsız mıdır çevresinden ?  Bu duruma bir örnek ile yaklaşacak olursak okul yıllarında sınav kaygısı taşıyan bir öğrenci ile geçim kaygısı taşıyan bir işçinin endişeleri aynı değildir. Veya eski dönemlerdeki bir çocuğun oyun anlayışı ile günümüz çocuklarının oyun anlayışı farklılık gösterir. Aslında bir bireyi anlamak için onu yaşadığı zamanla, duygularıyla hatta içinde bulunduğu mekanla birlikte ele almalıyız.   Mann’ın da dediği gibi “ Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının v...
 Felsefe 2.performans ödevi:   "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar...«  bu konu hakkında deneme yazınız                                                                                                                                                                                                     11-D MERT KESKİN Cevap: İnsan, hayatını yaşarken yalnızca ke...
Birey Miyiz Yoksa Çağımızın Bir Parçası Mı?                       Doruk Efe Yiğitgüden 11/D    Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanında geçen o meşhur sözü aslında bize çok basit ama bir o kadar da derin bir gerçeği anlatıyor: Hiçbirimiz dünyadan kopuk, tek başımıza yaşayan varlıklar değiliz. Mann diyor ki; biz farkında olsak da olmasa da, sadece kendi hayatımızı yaşamıyoruz; aslında içinde bulunduğumuz zamanın ve çevremizdeki insanların hayatlarını da bir şekilde paylaşıyoruz.     Genelde hepimiz "Kendi kararlarımı kendim alıyorum, kimsenin etkisinde kalmıyorum" diye düşünürüz. Ama biraz dikkatli bakınca bunun pek de öyle olmadığını görüyoruz. Doğduğumuz ev, büyüdüğümüz mahalle, hatta bugün elimizden düşürmediğimiz sosyal medya bile bizim nasıl biri olduğumuzu, nelere üzülüp nelere sevindiğimizi belirliyor. Mesela bugün bizim dert ettiğimiz şeylerle, elli yıl önce yaşayan bir gencin dertleri çok farklı. Bu ...
 "Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..."                                                                                                                              [Berra Ada Taş 11-D ] İnsanlar ne kadar tek başına yaşadıklarını sansa da aslında böyle değil. Ne kadar farketmesek de attığımız her adımda, verdiğimiz her kararda yaşadığımız çağ bizi bir yerden tutuyor. Çünkü aslında insan sadece kendi hayatının başrolü değil; aynı zamanda yaşadığı zamanın bir figürü, tanığı ve de bazen kurbanıdır.  Mesela benim korkularım sadece bana ait değille...
                                                                                                                                   Eylül Akbuğa 11/D  Bence insan sadece kendi hayatını yaşamıyor. Hatta çoğu zaman kendi hayatını ne kadar yaşadığından bile emin değil. Ben en azından değilim. Gün içinde düşündüğüm şeylerin, hissettiklerimin ya da verdiğim tepkilerin gerçekten bana mı ait olduğunu bazen ayırt edemiyorum. Çünkü yaşadığım çağ sürekli araya giriyor. Sessiz ama ısrarcı bir şekilde. Etrafımda olan biten her şey bana değiyor gibi. Tanımadığım insanların yaşadıkları bile ruh halimi etkileyebiliyor. Bazen bir haber, bazen birinin anlattığı küçük bir olay...
                                                                                                                                 EFE SAN 11-D  Bu sözü düşündüğünde, aslında hayatımızı yalnızca kendimize ait sanıyoruz, değil mi? Ama aslında, yaşadığımız çağın ve çevremizdeki insanların hayatları da bizim hayatımızı şekillendiriyor. Yani, sadece kendi hayatımızı yaşamıyoruz, bilinçli ya da bilinçsiz olarak içinde bulunduğumuz dönemi ve toplumu da yaşıyoruz. Mesela, sosyal medyada vakit geçirdiğinde, aslında bu sadece senin tercihin gibi gözükebilir. Ama bir yandan da, çağımızın etkisi var. Herkesin yaptığı şeyler, hepimiz bir şekilde toplumsal bir akışın  parç...